Yeni bir seriye başlıyoruz, adı "FELSEFE İLE TERAPİ". Zor zamanlar geçirdiğim için öğrendiklerimle aslında kendimi iyileştirmeyi deniyorum. Burada danışan benim. 

Her hafta o haftanın meditasyonu denilebilecek bir cümlemiz olacak. İhtiyacı olan herkesin ortak olduğu bir yolculuk gibi düşündüm. Çünkü bazen sorun psikiyatrik değil, psikolojik bile değildir; felsefidir. Özetle daha güçlü bir varolma hali talebinde olacağız.


See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Hayatın Her Duruma Hakkı Var

Nedenlerini anlamadan, belki de hiçbir nedeni olmadan, kendisini bu dünyaya fırlatılmış halde bulanların podcast programı, Dünya'ya Fırlatıldık'da yeni bir seriye başlıyoruz. İsmi Felsefe ile Terapi. Felsefe-i Gezi belgesel türünce bir yolculuk yapmıştık. Biliyorsunuz felsefenin izinde yolculuk projesi. Ona biraz ara vermem gerekti. Kudüs, İran, Mısır gibi lokasyonları ziyaret etmek için pek de uygun bir gündem değil bildiğiniz gibi. Türkiye'ye döndükten sonra bu programın neye dönüşeceğini düşünüyordum. Felsefe tarihine yeniden dönsem mi mesela diye aklımdan geçmişti ama dürüst olmak gerekirse filozoflar etrafında kurulan içerikleri o kadar çok kez anlattım ki bir kez daha Platon'un mağara alegorisini anlatmaya hiç de mecalim kalmadı şu sıralar. Zaten YouTube kanalım en başından beri teori odaklı bir bilgi platformu olarak kurulduğu için orada ben Dilara olarak kendimi göremiyordum. O yüzden de bu podcast programımı dinleyen insanlar kimi zaman senelerce seni dinliyorum ama ilk kez tanıştığımızı hissediyorum demeye başlamıştı. Yani podcast'in içerikleri YouTube'dan en başından beri oldukça farklı ilerledi. Bunun sebeplerinden en önemlisi görünür olmamak. Mesela bu kaydı burnumda band, pijamalarla kaydedebiliyor olmak. İnsanı daha rahat bir hale getiriyor. Çünkü kamera karşısına geçtiğinizde ne kadar rahat olmaya çalışırsanız çalışın, o görünürlük sizde bir savunma mekanizması yaratıyor. Ya da en azından bende böyle oldum. Podcast programımda ise özellikle 2023'te yaşadığım kazaları, yalnızlıkları, kaybolmalarımı da düşündüğümüzde kırılganlığımı paylaşmaktan çekinmediğimi de söylemek mümkün sanırım. Ve burada her nedense beni dinleyen herkes potansiyel arkadaşımmış gibi hissediyorum. Çünkü zaten arkadaş olmak istemeyen biri de açıp beni dinlemezmiş gibi geliyor. Oysa durum YouTube'da öyle değil. Gerçekten benden hoşlanmayan, hatta beni izlemeye tahammülü dahi olmadığını söyleyen ama sırf o bilgiyi almak için izleyen insanlar var. Her neyse, YouTube'u bu aralar üvey evladım gibi konumlandırıyorum. Buradaki arkadaşça ortamamız terapiye de müsaade edecekmiş gibi gözüküyor. Şimdi bu felsefe ile terapi adını verdiğim liste ne amaçlıyor veya nasıl ilerleyecek? Aslında bunu kendim için yapacağım. Çünkü zor zamanlardan geçiyorum. Eminim bu bölümü dinleyenler arasında da zor zamanlardan geçenler vardır. Hatta zor zamanlardan geçmeyen insan sayısı muhtemelen iki elin parmaklarına geçmiyordur. Ve sürekli olarak kendimi bildiklerimle nasıl daha iyi hale getirebilirim diye düşünüyorum. Hani ara sıra bahsediyorum ya, phronesis, pratikte bilgi olmak dediğimiz bir kavram vardı. Özellikle antik Yunan felsefesinde, işte bu Stolc'larda ya da Aristoteles gibi düşünürlerde gördüğümüz bir şey. Okuduğum bir kitap, gittiğim bir etkinlik, bir arkadaş sohbeti ya da öğrenmekte olduğum herhangi bir öğreti beni sadece chat GPT gibi bir şey haline getirmesin, aynı zamanda beni daha iyi bir insan haline getirsin diye düşünüyordum. Tabii ki burada iyi bir insan olmak soru işareti yani iyilik halini nasıl tanımladığınızla da ilişkili ama ben en azından felsefeden öğrendiğim şeylerle kendi kendimin terapisini yapmaya başladığımı fark ettim. Bu noktada şunu da söylemek lazım. Eğer işte travmatik bir deneyim yaşadıysanız ailenizle ilişkili mesela, psikolojik rahatsızlıklarınız olabilir ve bu noktada psikolojik, psikiyatrik tedaviler alabilirsiniz. Ama bazen sorun psikolojik olmuyor. Bazen sorun felsefi ya da daha doğrusu varoluşsal bir nedene dayanır. O yüzden burada hafta hafta felsefe ile nasıl terapi olur onu görelim. Ne kadar süreceğini bilmiyorum ama her hafta içselleştirilmesi gereken bir meditasyon bırakmak istiyorum buraya. Bir cümle olacak. Bu haftanın meditasyonu bir şairden geliyor. Hayatın her duruma hakkı vardır. Ben bu bölümü yayından sadece 1-2 gün önce kaydediyorum. Çünkü bütün haftayı yine hastanelerde geçirdim. 2023 boyunca ne kadar çok rahatsızlandım, artık bunu söylemekten sıkıldığım için söylemiyorum. Yani sosyal medyada olmamak, işlerimin birikmesi, aksaması, yanıtlanmayan mailler, geri dönülmeyen iş ortaklıkları... Belki Instagram'da rahatsızım duyurusu yapsam çözülecek ama ben bunu söylemekten bile sıkıldım. İlgiyi de bu şekilde almak istemediğimden, aksine rahatsızlandığımda saklamaya başladım. Peki sorun ne? Biz de bilmiyoruz. Deliler gibi bir kulak çınlaması, baş ağrısı, baş dönmesi, beynimi oyuyorlar gibi bir atak, bulantı, zonklama ve geçmiyor. Acile gidiyorum, serum takıyorlar, ağrı kesici yapıyorlar, bir iki saat iyiyim, üçüncü saat yine başlıyor ve ışığa, sese dahi tahammül edemiyorum. Oysa hiçbir şeyim yok gibiydi. Hatta geçtiğimiz hafta sonunu Atina'da geçirmiştim. Yani yorgunluk hissediyordum ama bu denli bir beyin zonklaması sanki birdenbire oluverdi diyebilirim. Acildeki bu seanslardan sonra kliniklere gittiğimde hem kulak-burun-boğaz uzmanıyla hem de nörolojiyle görüşüyorum ve her doktor bambaşka bir şey diyor. Vertigo olabilir, kristal kaymış olabilir, orta kulak iltihaplanmış olabilir, migren olabilir, burnundaki etler, o konkalar çok büyük, nefes alamadığın için olmuş olabilir, stresten olabilir, olabilir de olabilir. Vampir gibi karanlık odalarda sessiz sakin oturuyorum, oturmadığım zamanlarda MR'dan MR'a koşuyorum ve içimden de şunu diyorum, ne alaka şimdi de bu başıma geliyor? Yani Ocak'ta Hindistan'da ayağım kırıldı, Mart'ta Tayland'da motor kazası yaptım, sürekli bir şeyler oluyor ve gerçekten artık sıkıldım. Ama bir yandan da kendimle şöyle bir diyalog içerisindeyiz. Bu sene 8 ülke gezdim, tonla insanla tanıştım, zen tapınaklarında kaldım, en iyi podcast ödülünü aldım, birkaç havalı röportaj verdim, dans ettim, güldüm, bir pasama bile deneyimledim. Yani bir açıdan bakıldığında da hayatım talihsiz serüvenler dizisi değildi. Aksine iyi olan şeyler çokuçta iyiydi, kötü olanlar çok kötüydü ve öylesine olan şeyler de vardı değil mi? O yüzden ikinci kulak MR'ımda içimden şunu tekrar etmeye başladım. MR cihazının içerisinde o garip sesle birlikte sürekli şunu söylüyorum. Hayatın her duruma hakkı var. Söz Reiner Maria Rilke'nin sözü. Bir Rilke'yi bir de Rimbo'yu çok severim gerçekten. Yani her defasında bir dizede kocaman bir yaşam felsefesi bulduğum yazarlar, şairler ikisi de. Bir senedir Stoa'dan, Spinoza'dan, Zen'den, Budizm'den birçok yaşam bilgeliğinden bahsettik. Özellikle yaşam bilgeliğiyle ilgilenmeye çalışıyorum. Ama hepsinde ortak olan temalardan bir tanesi bu cümle olurdu. Hayatın her duruma hakkı var. Bu noktada bölümü ufak bir ara verelim, sonrasında kaldığımız yerden devam edelim. Bizler genellikle hayatı belirli bir amaca doğru, belirli bir planlayıcı tarafından tasarlanmış, adım adım ilerleyen kurallar silsilesi olarak görüyoruz. A, B'yi, B, C'yi, C, D'yi yaratacak ve biz de tak tak tak tak ilerleyecekmişiz gibi. Ya da ilerleyemiyorsak da C'den geri B'ye düşecekmişiz gibi düşünüyoruz. Ama bazen A, G'yi, G, C'yi, C, J'yi yaratıyor. Ve bizim o her şeyi hesaplamaktan aciz minik zihinlerimizin almayacağı bir ağ var burada ve yaşam denilen bu ağ hesaplamaya, öngörmeye direniyor. O yüzden şunu düşünmek lazım. Öyle ya da böyle hayatla ilgili emin olabileceğimiz tek bir şey var. Sadece mümkün olanlar oluyor. Ne demek istiyorum? Şimdi şunu düşünmenizi istiyorum. Hiç imkansız bir şey yaşadınız mı? Sizi tanımadığım halde yaşamadığınızı söyleyebilirim. Neden? Hatırlar mısınız felsefe serisinde bir zamanlar Leibniz isimli bir filozoftan söz etmiştim? Leibniz mümkün dünyaların en iyisinde yaşadığımızı savunuyordu hani? Bu iddiasını temellendirmek adına da mantığa bulaşmıştı ve zorunluluk ve olumsallık dediği kavramlardan söz etmişti. Yani zorunluluk neydi? Başka türlüsü mümkün olmayan. Mesela benim ben olmam gibi değil mi? Ben benim. Ben ben olmayan değilim. Yani bu mantıksal bir kural gereğince zorunlu bir şey. Aksi halde olması mantıksal açıdan çelişik olacak. Yani imkansız olacak. Leibniz demişti ki, zorunluluğu anlıyorum ama aslında şimdi ve burada gerçekleşmekte olan yaşamdaki olaylar olumsal. Ne demek bu? Olması kadar olmaması da mümkün olan. Yani mümkün olan şeyler ama olmaya da bilecekler. Hani doktor bana diyor ya vertigo da olabilir, migren de olabilir, kaza da geçirebilirsin, havalı bir dergiye röportaj da verebilirsin ama akşam bronşit cihazına da bağlanabilirsin, o olabilirler. Aslında tam da Rilke'nin anlatmaya çalıştığı şey. Yaşam klasik mantık gibi bir şey değil. Yani klasik mantıkta çelişen ve imkansız durumlar var ama onun dışında kalan her şey olumsal. Biz yaşamı istatistiksel bir olasılık yumağı olarak görmeye başladığımızda aslında işler değişiyor. Bu bir olasılık yumağı. Ve bu yumakta sadece benim değil, 8 milyar insan, bir sürü kişi, bir sürü firma, marka, hatta fantastik kahramanlar sürekli olmakta olan bu ağı etkiliyor değil mi? Bu ağı sürekli oluyor, oluyor, oluyor, bozuluyor, değişiyor, dönüşüyor ve oluyor olmakta olan bir şeyden söz ediyoruz. Biz yaşamı genellikle bu şekilde düşünmüyoruz. Çünkü bu şekilde düşündüğümüzde onu kategorize etmek, onu anlamak, onu bir plana oturtmak ve öngörebilmek çok da mümkün gözükmüyor. Ve bu şekilde baktığımızda yani bu belirsizlikle yaşamı kucaklamaya çalıştığımızda aslında tamamen biyolojik hatta hormonal bir süreç işliyor. Yani ödüllendirici bir yaklaşım değil bu. Belirsizlik insanı mutlu eden, insanı kendisine iyi hissettiren bir durum olmadığı için biz her defasında onu kategorize edip anlamaya, öngörebilmeye çalışıyoruz. Ve dahası yaşamı sanki bize hizmet etmesi gereken, istediğimiz gibi ilerlemesi gereken, aksiliklerin, şanssızlıkların kurtulunması gereken şeyler olduğunu düşünüyoruz. Yaşamın yeri geldiğinde talihsizlik ve aksiliklerle dolu olmasını kabullenemiyoruz. Oysa dünya, evren, varlık ya da yaşam ne derseniz deyin aslında bizi umursamıyor. Yaşam bize hizmet etmek zorunda değil. O kadar önemli değiliz. O kadar özel de değiliz. Çünkü biz olmasak da bu ağ bir şekilde kendi karmaşası içerisinde olmaya devam edecek. O yüzden başımıza bir felaket geldiğinde bu nasıl benim başıma gelebilir? Ben ne kadar talihsizim diyerek kurban psikolojisine girmek yerine evet durum bu, hayatın her duruma hakkı var. Çünkü bu da olasılıklardan biriydi değil mi? Yani mümkün olduğu için zaten oldu. İmkansız olsaydı zaten olmayacaktı. Asıl mesele hayatın benim önüme getirdiği ya da beni sürekli sürüklediği bu durumda ben ne yapacağım demek. Edilgen olduğumuz, kırıldığımız yerden aktif bir rol üstlendiğimiz bir yere doğru sıçramak. Bunu bir oyun gibi görmek zorundayız hep birlikte. Belki de bu bir satranç ve karşınızda sizi zora sokabilecek bir hamle var. Şimdi benim en iyi hamlem nedir diye düşünmek aslında. Felsefede, bu durumda ben ne yapmalıyım, ne yapmam lazım diye tartıştığımız kısım, felsefenin bir alt dalı olan etiğin çatısı altında incelenir. Deontoloji, yani yapmam gerekenler, davranışlarım, eylemlerim üzerine düşündüğüm bir alan bu. Ve etiğin zorunlu olarak ilişkili olduğu kısımlardan bir tanesi de mutluluk felsefesi, mutluluk etiği ya da eski Yunanca kavramıyla hatırlayalım öyü daimonizm. Etikte iki farklı yaklaşım görürsünüz. Bir tanesi mutluluğu optimize etmeye çalışan yani her şeyin mutluluk için yapıldığını söyleyen ve her birimizin ulaşması gereken şeyin mutlu bir iyilik hali olduğunu söyleyen felsefe. Diğer taraftan bazen sizi mutlu etmeyecek olsa bile erdemli davranmak gerekliliğini, bir ödev ahlakı benimsemeniz gerektiğini de savunabilirsiniz. Yani etikte de birbirinden farklı yaklaşımlar var. Ama hepsinde ortak olan bir fikir varsa o da şu, mutlu olmak için aslında mutluluğun bilgisine sahip olmak gerekiyor. Ve mutluluğun bilgisine sahip olduğunuzda görüyorsunuz ki mutluluk anlık bir iyi hissetme, yalnızca bir duygu durumu değil bana kalırsa. Yani ben bir sürü felaket yaşadım, bir sürü iyi olay da yaşadım. Ve aslında Dilara mutlu musun denildiğinde hastanede geçirdiğim bir haftayı düşünerek bu soruya yanıt vermek değil de, hani İngilizce'de overall deriz ya, her şeyin bittikten sonra aritmetik ortalaması alındığında sahip olduğun bir tatmin hali. Yaşamından tatmin oluyor musun? Yani yaşamını genel ölçekte düşündüğünde iyisiyle kötüsüyle hala bu yaşamı, yaşama konusunda motivasyon bulabiliyor musun değil mi? Onu evetleyebiliyor musun demek. Bu noktada da yaşamı evetlemek aslında bizim ne kadar gelişmiş zihinsel kapasitelere sahip olduğumuzla ilgili. Yaşamı evetlemek demişken aklımıza gelebilecek ilk filozoflardan biri olan Spinoza'yı hatırlayın. Spinoza şey demişti, neşe üst düzey bir bilinç seviyesidir. Yani her zaman neşeli olmanızı gerektiren koşullar olmayabilir, başınıza felaketler gelebilir ama böylesi bir üst düzey bilince sahip olduğunuzda her durumda onu evetleyecek, onu olumlayacak bir karakter erdemine sahip olursunuz ve neşeli oluş anlık bir duygu durumu olmaktan ziyade sizin hayata karşı takındığınız bir tavırdır. Burada bu tavrı takınıyor olduğunuz için kimse size gelip bir plaket vermeyecek ya da bir ödül almayacaksınız. Buradaki ödül iyi hayatın kendisi olacak. Yani bunun ötesinde bir ödül ya da ceza yok. O yüzden eğer ki zor bir dönemden geçiyorsanız kendi kendinize hayatın her durumu hakkı var. yaşam benim beklentilerimi talep etmek zorunda değil. Yaşam aslında bir olasılıklar yumuğu demek. Ve tam da bu noktada Stolc'ların özellikle Epictetos'un o kontrol dikotomisinde de söylediği gibi, kontrol edemeyeceğim olaylar, başıma gelenler bunlar, peki kontrolüm dahilinde olanlar neler demek? Yani ben şimdi bu durumda ne yapacağım diye düşünmek ve ona göre hamlemizi almak sanırım. Ne demiştik? Hayatın her duruma hakkı var. Gelecek bölümdeki yaşam üzerine meditasyon ne olacak bilmiyorum. Felsefe ile terapi dediğimiz bu seri teorik bir araştırma programı olmaktan ziyade benim gündelik yaşamamın içerisinden çıksın istiyorum. O yüzden bu seride her zaman her anlatı bir yaşantıya dayanacak. Yaşadıklarımı anlatacağım. Bunun için de sanırım bir hafta daha beklememiz gerek. Gelecek bölümde görüşene dek meraklı kalın. Güzel.

anlamadan, belki de hiçbir nedeni olmadan, kendisini bu dünyaya fırlatılmış halde bulanların podcast programı, Dünya'ya Fırlatıldık'da yeni bir seriye başlıyoruz. İsmi Felsefe ile Terapi.

Felsefe-i Gezi belgesel türünce bir yolculuk yapmıştık. Biliyorsunuz felsefenin izinde yolculuk projesi. Ona biraz ara vermem gerekti. Kudüs, İran, Mısır gibi lokasyonları ziyaret etmek için pek de uygun bir gündem değil bildiğiniz gibi.

Türkiye'ye döndükten sonra bu programın neye dönüşeceğini düşünüyordum. Felsefe tarihine yeniden dönsem mi mesela diye aklımdan geçmişti ama dürüst olmak gerekirse filozoflar etrafında kurulan içerikleri o kadar çok kez anlattım ki bir kez daha Platon'un mağara alegorisini anlatmaya hiç de mecalim kalmadı şu sıralar.

Zaten YouTube kanalım en başından beri teori odaklı bir bilgi platformu olarak kurulduğu için orada ben Dilara olarak kendimi göremiyordum. O yüzden de bu podcast programımı dinleyen insanlar kimi zaman senelerce seni dinliyorum ama ilk kez tanıştığımızı hissediyorum demeye başlamıştı. Yani podcast'in içerikleri YouTube'dan en başından beri oldukça farklı ilerledi. Bunun sebeplerinden en önemlisi görünür olmamak. Mesela bu kaydı burnumda band, pijamalarla kaydedebiliyor olmak. İnsanı daha rahat bir hale getiriyor. Çünkü kamera karşısına geçtiğinizde ne kadar rahat olmaya çalışırsanız çalışın, o görünürlük sizde bir savunma mekanizması yaratıyor. Ya da en azından bende böyle oldum.

Podcast programımda ise özellikle 2023'te yaşadığım kazaları, yalnızlıkları, kaybolmalarımı da düşündüğümüzde kırılganlığımı paylaşmaktan çekinmediğimi de söylemek mümkün sanırım. Ve burada her nedense beni dinleyen herkes potansiyel arkadaşımmış gibi hissediyorum. Çünkü zaten arkadaş olmak istemeyen biri de açıp beni dinlemezmiş gibi geliyor.

Oysa durum YouTube'da öyle değil. Gerçekten benden hoşlanmayan, hatta beni izlemeye tahammülü dahi olmadığını söyleyen ama sırf o bilgiyi almak için izleyen insanlar var. Her neyse, YouTube'u bu aralar üvey evladım gibi konumlandırıyorum. Buradaki arkadaşça ortamamız terapiye de müsaade edecekmiş gibi gözüküyor.

Şimdi bu felsefe ile terapi adını verdiğim liste ne amaçlıyor veya nasıl ilerleyecek? Aslında bunu kendim için yapacağım. Çünkü zor zamanlardan geçiyorum. Eminim bu bölümü dinleyenler arasında da zor zamanlardan geçenler vardır. Hatta zor zamanlardan geçmeyen insan sayısı muhtemelen iki elin parmaklarına geçmiyordur. Ve sürekli olarak kendimi bildiklerimle nasıl daha iyi hale getirebilirim diye düşünüyorum.

Hani ara sıra bahsediyorum ya, phronesis, pratikte bilgi olmak dediğimiz bir kavram vardı. Özellikle antik Yunan felsefesinde, işte bu Stolc'larda ya da Aristoteles gibi düşünürlerde gördüğümüz bir şey. Okuduğum bir kitap, gittiğim bir etkinlik, bir arkadaş sohbeti ya da öğrenmekte olduğum herhangi bir öğreti beni sadece chat GPT gibi bir şey haline getirmesin, aynı zamanda beni daha iyi bir insan haline getirsin diye düşünüyordum.

Tabii ki burada iyi bir insan olmak soru işareti yani iyilik halini nasıl tanımladığınızla da ilişkili ama ben en azından felsefeden öğrendiğim şeylerle kendi kendimin terapisini yapmaya başladığımı fark ettim. Bu noktada şunu da söylemek lazım. Eğer işte travmatik bir deneyim yaşadıysanız ailenizle ilişkili mesela, psikolojik rahatsızlıklarınız olabilir ve bu noktada psikolojik, psikiyatrik tedaviler alabilirsiniz. Ama bazen sorun psikolojik olmuyor.

Bazen sorun felsefi ya da daha doğrusu varoluşsal bir nedene dayanır. O yüzden burada hafta hafta felsefe ile nasıl terapi olur onu görelim. Ne kadar süreceğini bilmiyorum ama her hafta içselleştirilmesi gereken bir meditasyon bırakmak istiyorum buraya. Bir cümle olacak. Bu haftanın meditasyonu bir şairden geliyor. Hayatın her duruma hakkı vardır.

Ben bu bölümü yayından sadece 1-2 gün önce kaydediyorum. Çünkü bütün haftayı yine hastanelerde geçirdim. 2023 boyunca ne kadar çok rahatsızlandım, artık bunu söylemekten sıkıldığım için söylemiyorum. Yani sosyal medyada olmamak, işlerimin birikmesi, aksaması, yanıtlanmayan mailler, geri dönülmeyen iş ortaklıkları... Belki Instagram'da rahatsızım duyurusu yapsam çözülecek ama ben bunu söylemekten bile sıkıldım.

İlgiyi de bu şekilde almak istemediğimden, aksine rahatsızlandığımda saklamaya başladım. Peki sorun ne? Biz de bilmiyoruz. Deliler gibi bir kulak çınlaması, baş ağrısı, baş dönmesi, beynimi oyuyorlar gibi bir atak, bulantı, zonklama ve geçmiyor. Acile gidiyorum, serum takıyorlar, ağrı kesici yapıyorlar, bir iki saat iyiyim, üçüncü saat yine başlıyor ve ışığa, sese dahi tahammül edemiyorum.

Oysa hiçbir şeyim yok gibiydi. Hatta geçtiğimiz hafta sonunu Atina'da geçirmiştim. Yani yorgunluk hissediyordum ama bu denli bir beyin zonklaması sanki birdenbire oluverdi diyebilirim.

Acildeki bu seanslardan sonra kliniklere gittiğimde hem kulak-burun-boğaz uzmanıyla hem de nörolojiyle görüşüyorum ve her doktor bambaşka bir şey diyor. Vertigo olabilir, kristal kaymış olabilir, orta kulak iltihaplanmış olabilir, migren olabilir, burnundaki etler, o konkalar çok büyük, nefes alamadığın için olmuş olabilir, stresten olabilir, olabilir de olabilir.

Vampir gibi karanlık odalarda sessiz sakin oturuyorum, oturmadığım zamanlarda MR'dan MR'a koşuyorum ve içimden de şunu diyorum, ne alaka şimdi de bu başıma geliyor? Yani Ocak'ta Hindistan'da ayağım kırıldı, Mart'ta Tayland'da motor kazası yaptım, sürekli bir şeyler oluyor ve gerçekten artık sıkıldım.

Ama bir yandan da kendimle şöyle bir diyalog içerisindeyiz. Bu sene 8 ülke gezdim, tonla insanla tanıştım, zen tapınaklarında kaldım, en iyi podcast ödülünü aldım, birkaç havalı röportaj verdim, dans ettim, güldüm, bir pasama bile deneyimledim. Yani bir açıdan bakıldığında da hayatım talihsiz serüvenler dizisi değildi.

Aksine iyi olan şeyler çokuçta iyiydi, kötü olanlar çok kötüydü ve öylesine olan şeyler de vardı değil mi? O yüzden ikinci kulak MR'ımda içimden şunu tekrar etmeye başladım. MR cihazının içerisinde o garip sesle birlikte sürekli şunu söylüyorum.

Hayatın her duruma hakkı var. Söz Reiner Maria Rilke'nin sözü. Bir Rilke'yi bir de Rimbo'yu çok severim gerçekten. Yani her defasında bir dizede kocaman bir yaşam felsefesi bulduğum yazarlar, şairler ikisi de. Bir senedir Stoa'dan, Spinoza'dan, Zen'den, Budizm'den birçok yaşam bilgeliğinden bahsettik. Özellikle yaşam bilgeliğiyle ilgilenmeye çalışıyorum. Ama hepsinde ortak olan temalardan bir tanesi bu cümle olurdu.

Hayatın her duruma hakkı var. Bu noktada bölümü ufak bir ara verelim, sonrasında kaldığımız yerden devam edelim.

Bizler genellikle hayatı belirli bir amaca doğru, belirli bir planlayıcı tarafından tasarlanmış, adım adım ilerleyen kurallar silsilesi olarak görüyoruz. A, B'yi, B, C'yi, C, D'yi yaratacak ve biz de tak tak tak tak ilerleyecekmişiz gibi. Ya da ilerleyemiyorsak da C'den geri B'ye düşecekmişiz gibi düşünüyoruz. Ama bazen A, G'yi, G, C'yi, C, J'yi yaratıyor.

Ve bizim o her şeyi hesaplamaktan aciz minik zihinlerimizin almayacağı bir ağ var burada ve yaşam denilen bu ağ hesaplamaya, öngörmeye direniyor. O yüzden şunu düşünmek lazım. Öyle ya da böyle hayatla ilgili emin olabileceğimiz tek bir şey var. Sadece mümkün olanlar oluyor. Ne demek istiyorum? Şimdi şunu düşünmenizi istiyorum. Hiç imkansız bir şey yaşadınız mı?

Sizi tanımadığım halde yaşamadığınızı söyleyebilirim. Neden? Hatırlar mısınız felsefe serisinde bir zamanlar Leibniz isimli bir filozoftan söz etmiştim? Leibniz mümkün dünyaların en iyisinde yaşadığımızı savunuyordu hani? Bu iddiasını temellendirmek adına da mantığa bulaşmıştı ve zorunluluk ve olumsallık dediği kavramlardan söz etmişti.

Yani zorunluluk neydi? Başka türlüsü mümkün olmayan. Mesela benim ben olmam gibi değil mi? Ben benim. Ben ben olmayan değilim. Yani bu mantıksal bir kural gereğince zorunlu bir şey. Aksi halde olması mantıksal açıdan çelişik olacak. Yani imkansız olacak.

Leibniz demişti ki, zorunluluğu anlıyorum ama aslında şimdi ve burada gerçekleşmekte olan yaşamdaki olaylar olumsal. Ne demek bu? Olması kadar olmaması da mümkün olan. Yani mümkün olan şeyler ama olmaya da bilecekler.

Hani doktor bana diyor ya vertigo da olabilir, migren de olabilir, kaza da geçirebilirsin, havalı bir dergiye röportaj da verebilirsin ama akşam bronşit cihazına da bağlanabilirsin, o olabilirler. Aslında tam da Rilke'nin anlatmaya çalıştığı şey. Yaşam klasik mantık gibi bir şey değil. Yani klasik mantıkta çelişen ve imkansız durumlar var ama onun dışında kalan her şey olumsal.

Biz yaşamı istatistiksel bir olasılık yumağı olarak görmeye başladığımızda aslında işler değişiyor.

Bu bir olasılık yumağı. Ve bu yumakta sadece benim değil, 8 milyar insan, bir sürü kişi, bir sürü firma, marka, hatta fantastik kahramanlar sürekli olmakta olan bu ağı etkiliyor değil mi? Bu ağı sürekli oluyor, oluyor, oluyor, bozuluyor, değişiyor, dönüşüyor ve oluyor olmakta olan bir şeyden söz ediyoruz.

Biz yaşamı genellikle bu şekilde düşünmüyoruz. Çünkü bu şekilde düşündüğümüzde onu kategorize etmek, onu anlamak, onu bir plana oturtmak ve öngörebilmek çok da mümkün gözükmüyor. Ve bu şekilde baktığımızda yani bu belirsizlikle yaşamı kucaklamaya çalıştığımızda aslında tamamen biyolojik hatta hormonal bir süreç işliyor. Yani ödüllendirici bir yaklaşım değil bu.

Belirsizlik insanı mutlu eden, insanı kendisine iyi hissettiren bir durum olmadığı için biz her defasında onu kategorize edip anlamaya, öngörebilmeye çalışıyoruz.

Ve dahası yaşamı sanki bize hizmet etmesi gereken, istediğimiz gibi ilerlemesi gereken, aksiliklerin, şanssızlıkların kurtulunması gereken şeyler olduğunu düşünüyoruz. Yaşamın yeri geldiğinde talihsizlik ve aksiliklerle dolu olmasını kabullenemiyoruz. Oysa dünya, evren, varlık ya da yaşam ne derseniz deyin aslında bizi umursamıyor. Yaşam bize hizmet etmek zorunda değil. O kadar önemli değiliz. O kadar özel de değiliz.

Çünkü biz olmasak da bu ağ bir şekilde kendi karmaşası içerisinde olmaya devam edecek. O yüzden başımıza bir felaket geldiğinde bu nasıl benim başıma gelebilir? Ben ne kadar talihsizim diyerek kurban psikolojisine girmek yerine evet durum bu, hayatın her duruma hakkı var. Çünkü bu da olasılıklardan biriydi değil mi? Yani mümkün olduğu için zaten oldu.

İmkansız olsaydı zaten olmayacaktı. Asıl mesele hayatın benim önüme getirdiği ya da beni sürekli sürüklediği bu durumda ben ne yapacağım demek. Edilgen olduğumuz, kırıldığımız yerden aktif bir rol üstlendiğimiz bir yere doğru sıçramak. Bunu bir oyun gibi görmek zorundayız hep birlikte. Belki de bu bir satranç ve karşınızda sizi zora sokabilecek bir hamle var. Şimdi benim en iyi hamlem nedir diye düşünmek aslında.

Felsefede, bu durumda ben ne yapmalıyım, ne yapmam lazım diye tartıştığımız kısım, felsefenin bir alt dalı olan etiğin çatısı altında incelenir. Deontoloji, yani yapmam gerekenler, davranışlarım, eylemlerim üzerine düşündüğüm bir alan bu. Ve etiğin zorunlu olarak ilişkili olduğu kısımlardan bir tanesi de mutluluk felsefesi, mutluluk etiği ya da eski Yunanca kavramıyla hatırlayalım öyü daimonizm. Etikte iki farklı yaklaşım görürsünüz. Bir tanesi mutluluğu optimize etmeye çalışan yani her şeyin mutluluk için yapıldığını söyleyen ve her birimizin ulaşması gereken şeyin mutlu bir iyilik hali olduğunu söyleyen felsefe.

Diğer taraftan bazen sizi mutlu etmeyecek olsa bile erdemli davranmak gerekliliğini, bir ödev ahlakı benimsemeniz gerektiğini de savunabilirsiniz. Yani etikte de birbirinden farklı yaklaşımlar var. Ama hepsinde ortak olan bir fikir varsa o da şu, mutlu olmak için aslında mutluluğun bilgisine sahip olmak gerekiyor. Ve mutluluğun bilgisine sahip olduğunuzda görüyorsunuz ki mutluluk anlık bir iyi hissetme, yalnızca bir duygu durumu değil bana kalırsa.

Yani ben bir sürü felaket yaşadım, bir sürü iyi olay da yaşadım. Ve aslında Dilara mutlu musun denildiğinde hastanede geçirdiğim bir haftayı düşünerek bu soruya yanıt vermek değil de, hani İngilizce'de overall deriz ya, her şeyin bittikten sonra aritmetik ortalaması alındığında sahip olduğun bir tatmin hali. Yaşamından tatmin oluyor musun? Yani yaşamını genel ölçekte düşündüğünde iyisiyle kötüsüyle hala bu yaşamı, yaşama konusunda motivasyon bulabiliyor musun değil mi? Onu evetleyebiliyor musun demek. Bu noktada da yaşamı evetlemek aslında bizim ne kadar gelişmiş zihinsel kapasitelere sahip olduğumuzla ilgili.

Yaşamı evetlemek demişken aklımıza gelebilecek ilk filozoflardan biri olan Spinoza'yı hatırlayın. Spinoza şey demişti, neşe üst düzey bir bilinç seviyesidir. Yani her zaman neşeli olmanızı gerektiren koşullar olmayabilir, başınıza felaketler gelebilir ama böylesi bir üst düzey bilince sahip olduğunuzda her durumda onu evetleyecek, onu olumlayacak bir karakter erdemine sahip olursunuz ve neşeli oluş anlık bir duygu durumu olmaktan ziyade sizin hayata karşı takındığınız bir tavırdır.

Burada bu tavrı takınıyor olduğunuz için kimse size gelip bir plaket vermeyecek ya da bir ödül almayacaksınız. Buradaki ödül iyi hayatın kendisi olacak. Yani bunun ötesinde bir ödül ya da ceza yok. O yüzden eğer ki zor bir dönemden geçiyorsanız kendi kendinize hayatın her durumu hakkı var. yaşam benim beklentilerimi talep etmek zorunda değil. Yaşam aslında bir olasılıklar yumuğu demek. Ve tam da bu noktada Stolc'ların özellikle Epictetos'un o kontrol dikotomisinde de söylediği gibi, kontrol edemeyeceğim olaylar, başıma gelenler bunlar, peki kontrolüm dahilinde olanlar neler demek? Yani ben şimdi bu durumda ne yapacağım diye düşünmek ve ona göre hamlemizi almak sanırım.

Ne demiştik? Hayatın her duruma hakkı var. Gelecek bölümdeki yaşam üzerine meditasyon ne olacak bilmiyorum. Felsefe ile terapi dediğimiz bu seri teorik bir araştırma programı olmaktan ziyade benim gündelik yaşamamın içerisinden çıksın istiyorum. O yüzden bu seride her zaman her anlatı bir yaşantıya dayanacak. Yaşadıklarımı anlatacağım. Bunun için de sanırım bir hafta daha beklememiz gerek. Gelecek bölümde görüşene dek meraklı kalın.

Bu bölümde, 19 Mart 2025 sonrası Türkiye'deki siyasi atmosferi Michel Foucault'nun teorileri ışığında inceliyorum. Foucault'nun iktidar yapılarına ve söyleme dair analizlerinden yararlanarak iktidarın görünmez sınırlarını görünür kılmayı amaçlıyorum.









Tüm bölümler ve daha fazlası için podbeemedia.com'u ziyaret et!

------ Podbee Sunar -------

Bu podcast, Garanti BBVA reklamı içermektedir. Bonus Platinum'un avantajlarını ⁠⁠keşfet⁠⁠!

Bu bölümde, 19 Mart 2025 sonrası Türkiye'deki siyasi atmosferi Michel Foucault'nun teorileri ışığında inceliyorum. Foucault'nun iktidar yapılarına ve söyleme dair analizlerinden yararlanarak iktidarın görünmez sınırlarını görünür kılmayı amaçlıyorum.

------- Podbee Sunar -------

Bu podcast, On Dijital Bankacılık hakkında reklam içerir. Bankacılık On'la Rahat. Dünya Döndükçe EFT-Havale- Fast Ücreti Yok. ON Mobil'i _ndir! 
Bu podcast, Pegasus hakkında reklam içerir. Yeni seyahat rotanı planlamak için hemen https://www.flypgs.com/ ’u veya Pegasus Mobil uygulamasını ziyaret et!
Bu podcast, Garanti BBVA hakkında reklam içerir. 

See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Foucault Felsefesi: Söylemin Düzeni

Bu bölümde, ifade özgürlüğü ile halkı kin ve düşmanlığa teşvik etme arasındaki muğlak sınırları inceliyorum. Öncelikle ifade özgürlüğüne tarihsel felsefe perspektifinden yaklaşıyorum. Ardından, günümüzden örnekler ve farklı ülkeler üzerinden çifte standartları ve bu alandaki temel sorunları ortaya koyuyorum. Son olarak, ifade özgürlüğünün sınırlarının belirlenmesinin iktidar ilişkileriyle nasıl bağlantılı olduğunu ve hangi söylemin meşru kabul edileceğine kimin karar verdiğini tartışıyorum.



Unutmayın, bu sınırları belirlemek aynı zamanda nasıl bir toplumda yaşamak istediğimize karar vermektir.









Tüm bölümler ve daha fazlası için podbeemedia.com'u ziyaret et!

------ Podbee Sunar -------

Bu podcast, Garanti BBVA reklamı içermektedir. Bonus Platinum'un avantajlarını ⁠⁠keşfet⁠⁠!

Bu bölümde, ifade özgürlüğü ile halkı kin ve düşmanlığa teşvik etme arasındaki muğlak sınırları inceliyorum. Öncelikle ifade özgürlüğüne tarihsel felsefe perspektifinden yaklaşıyorum. Ardından, günümüzden örnekler ve farklı ülkeler üzerinden çifte standartları ve bu alandaki temel sorunları ortaya koyuyorum. Son olarak, ifade özgürlüğünün sınırlarının belirlenmesinin iktidar ilişkileriyle nasıl bağlantılı olduğunu ve hangi söylemin meşru kabul edileceğine kimin karar verdiğini tartışıyorum.

Unutmayın, bu sınırları belirlemek aynı zamanda nasıl bir toplumda yaşamak istediğimize karar vermektir.

------- Podbee Sunar -------

Bu podcast, On Dijital Bankacılık hakkında reklam içerir. Bankacılık On'la Rahat. Dünya Döndükçe EFT-Havale- Fast Ücreti Yok. ON Mobil'i _ndir! 
Bu podcast, Pegasus hakkında reklam içerir. Yeni seyahat rotanı planlamak için hemen https://www.flypgs.com/ ’u veya Pegasus Mobil uygulamasını ziyaret et!
Bu podcast, Garanti BBVA hakkında reklam içerir. 

See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Felsefede İfade Özgürlüğü ve Sınırları

Bu bölümde seküler kesimde spiritüel pratiklerin neden popülerlik kazandığını sosyolojik ve psikolojik açıdan inceliyorum ve bu akıma katkı sağlayan faktörleri tespit ediyorum. Ayrıca bu yönelimi nasıl bir vizyonla değerlendirmemiz gerektiğine dair bir çerçeve çizmeye çalışıyorum.









Tüm bölümler ve daha fazlası için podbeemedia.com'u ziyaret et!

------ Podbee Sunar -------

Bu podcast, Garanti BBVA reklamı içermektedir. Bonus Platinum'un avantajlarını ⁠⁠keşfet⁠⁠!

Bu bölümde seküler kesimde spiritüel pratiklerin neden popülerlik kazandığını sosyolojik ve psikolojik açıdan inceliyorum ve bu akıma katkı sağlayan faktörleri tespit ediyorum. Ayrıca bu yönelimi nasıl bir vizyonla değerlendirmemiz gerektiğine dair bir çerçeve çizmeye çalışıyorum.

------- Podbee Sunar -------

Bu podcast, On Dijital Bankacılık hakkında reklam içerir. Bankacılık On'la Rahat. Dünya Döndükçe EFT-Havale- Fast Ücreti Yok. ON Mobil'i _ndir! 
Bu podcast, Pegasus hakkında reklam içerir. Yeni seyahat rotanı planlamak için hemen https://www.flypgs.com/ ’u veya Pegasus Mobil uygulamasını ziyaret et!
Bu podcast, Garanti BBVA hakkında reklam içerir. 

See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Spiritüalizm Neden Seküler Kesimde Popülerleşti?

Bu bölümde, Londra'daki ilk ecstatic dance deneyimimden yola çıkarak bedenli varoluşumuz üzerine düşünmeye başlıyorum. Batı felsefesi geleneğinin göz ardı ettiği bedene Nietzsche eşliğinde meydan okumanın yollarını araştırırken dansı salt fiziksel bir aktivite olarak değil, yaşamı kutlayan varoluşsal bir duruş olarak ele alıyorum.









Tüm bölümler ve daha fazlası için podbeemedia.com'u ziyaret et!

------ Podbee Sunar -------

Bu podcast, Garanti BBVA reklamı içermektedir. Bonus Platinum'un avantajlarını ⁠⁠keşfet⁠⁠!

Bu bölümde, Londra'daki ilk ecstatic dance deneyimimden yola çıkarak bedenli varoluşumuz üzerine düşünmeye başlıyorum. Batı felsefesi geleneğinin göz ardı ettiği bedene Nietzsche eşliğinde meydan okumanın yollarını araştırırken dansı salt fiziksel bir aktivite olarak değil, yaşamı kutlayan varoluşsal bir duruş olarak ele alıyorum.

------- Podbee Sunar -------

Bu podcast, On Dijital Bankacılık hakkında reklam içerir. Bankacılık On'la Rahat. Dünya Döndükçe EFT-Havale- Fast Ücreti Yok. ON Mobil'i _ndir! 
Bu podcast, Pegasus hakkında reklam içerir. Yeni seyahat rotanı planlamak için hemen https://www.flypgs.com/ ’u veya Pegasus Mobil uygulamasını ziyaret et!
Bu podcast, Garanti BBVA hakkında reklam içerir. 

See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Dans Etmesini Bilmeyen Bir Tanrıya İnanamam

Bu bölümde, Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle feminizm ve kadın hakları konusunda sıkça karşılaştığımız klişe ve yanlış söylemleri ele alıyorum. "Kadınlar günü kutlamak ayrımcılık" ve "kadın ve erkek biyolojik olarak eşit değil" gibi önermelerin neden geçersiz olduğunu felsefi, tarihsel ve toplumsal bağlamlarla açıklıyorum.









Tüm bölümler ve daha fazlası için podbeemedia.com'u ziyaret et!

------ Podbee Sunar -------

Bu podcast, Garanti BBVA reklamı içermektedir. Bonus Platinum'un avantajlarını ⁠⁠keşfet⁠⁠!

Bu bölümde, Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle feminizm ve kadın hakları konusunda sıkça karşılaştığımız klişe ve yanlış söylemleri ele alıyorum. "Kadınlar günü kutlamak ayrımcılık" ve "kadın ve erkek biyolojik olarak eşit değil" gibi önermelerin neden geçersiz olduğunu felsefi, tarihsel ve toplumsal bağlamlarla açıklıyorum.

------- Podbee Sunar -------

Bu podcast, On Dijital Bankacılık hakkında reklam içerir. Bankacılık On'la Rahat. Dünya Döndükçe EFT-Havale- Fast Ücreti Yok. ON Mobil'i _ndir! 
Bu podcast, Pegasus hakkında reklam içerir. Yeni seyahat rotanı planlamak için hemen https://www.flypgs.com/ ’u veya Pegasus Mobil uygulamasını ziyaret et!
Bu podcast, Garanti BBVA hakkında reklam içerir. 

See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Neden Erkekler Günü Yok?: Feminizme Dair 4 Yanlış

Bu bölümde Pascal’ın ünlü bahis argümanı üzerinden ilerliyoruz: “Tanrı'nın var olduğuna bahse girerek kazancı ve kaybı tartalım. Bu iki ihtimali değerlendirelim. Eğer kazanırsan, her şeyi kazanırsın; eğer kaybedersen, hiçbir şey kaybetmezsin". Öyle mi? Yoksa bu argüman hatalı mı? Felsefi düşünme pratiğine hoşgeldiniz!

See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Tanrı Kumarı: Varsa Hapı Yuttuk mu?

Dijital platformlar sayesinde felsefe akademinin dışına taşarak ilgi gören bir etkinlik haline gelince sürekli birbirine taş atan ve birbirlerinin felsefe yapma biçimlerini eleştiren kişilere rastlamaya başladık. Kimi tarihçi, kimi mantıkçı, kimi epey spekülatif. Bu bölümde akıllardaki bazı soru işaretlerini gidermek adına bazı kategoriler koyarak felsefe ile ilgilenmenin üç haliden söz ediyorum. Hangisi daha münasiptir siz karar verin.



See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Benim Felsefem Senin Felsefeni Döver

Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eserinde en aşağılanası insanın, artık kendini aşağılamayan olduğunu söyler. Yükselmek için, önce batmak gerektiğini bilmez.

Bu bölümde Nietzsche’nin deve-aslan-çocuk metaforlarını inceleyerek tininin evriminden söz edeceğim, kendimizi aşmak için.



See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Kendi Batışını İstemek

Bu bölümde doğum günümdeki bazı kararlarımdan çıktığım yolda Alan Watts'ın eşliğinde Doğu ve Batı düşüncesindeki aydınlanma ve kurtuluş anlayışları arasındaki çarpıcı farkı inceliyorum. 

See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Kahkahada Aydınlanmak

Bu bölümde, küçük bir zeytinden Uzak Doğu'ya uzanan bir zihinsel yolculuğa çıkıyorum ve bu yolda farkındalık ve şimdiki ana odaklanmanın önemi ele alıyorum.


See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Zeytinin İçindeki Evren

Merhaba yarı hasta Dilara olarak bu girizgahı kaydediyorum, çünkü bu daha önce yapmadığımız bir yeniden ziyaret bölümü olacak. Muhtemelen sosyal medyada denk gelenleriniz olmuştur, 2 haftalık çıldırtıcı bir migren atağı ile mücadele ettiğim için programa ara vermiştik, bu tatsız ara daha fazla sürmesin hem dinlemeyenler olabilir diyerek eski ama mesaj bağlamında güncelliğini koruyan benim favori bölümlerimden birini yeniden paylaşıyorum. BU HAYATI NASIL YAŞAMAK İSTİYORSUN? Birkaç sene önce, başta kendim olmak üzere, her şeyden fazlasıyla hoşnutsuz olduğum ve elimdeki bu yaşamla ne yapacağım hakkında bir fikrim olmadığı için savrulup durduğum bir dönemde şunu sordum; ben bu hayatı nasıl yaşamak istiyorum? Nasıl bir hayattan hoşnut olurdum?&nbsp; Bu sorgulamaların içerisindeyken karşılaştığım bir şiir, her şeyi benim için açık hale getirdi; Maria Rilke’den Genişleyen Halkalar şiiri. Hayatımı tıpkı Rilke’nin dediği gibi genişleyen halkalar halinde yaşamak istiyorum. Peki bu nedir ve nasıl olacak? See Privacy Policy at <a href="https://art19.com/privacy" rel="noopener noreferrer" target="_blank">https://art19.com/privacy</a> and California Privacy Notice at <a href="https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info" rel="noopener noreferrer" target="_blank">https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info</a>.

Merhaba yarı hasta Dilara olarak bu girizgahı kaydediyorum, çünkü bu daha önce yapmadığımız bir yeniden ziyaret bölümü olacak. Muhtemelen sosyal medyada denk gelenleriniz olmuştur, 2 haftalık çıldırtıcı bir migren atağı ile mücadele ettiğim için programa ara vermiştik, bu tatsız ara daha fazla sürmesin hem dinlemeyenler olabilir diyerek eski ama mesaj bağlamında güncelliğini koruyan benim favori bölümlerimden birini yeniden paylaşıyorum. BU HAYATI NASIL YAŞAMAK İSTİYORSUN?




Birkaç sene önce, başta kendim olmak üzere, her şeyden fazlasıyla hoşnutsuz olduğum ve elimdeki bu yaşamla ne yapacağım hakkında bir fikrim olmadığı için savrulup durduğum bir dönemde şunu sordum; ben bu hayatı nasıl yaşamak istiyorum? Nasıl bir hayattan hoşnut olurdum? 




Bu sorgulamaların içerisindeyken karşılaştığım bir şiir, her şeyi benim için açık hale getirdi; Maria Rilke’den Genişleyen Halkalar şiiri. Hayatımı tıpkı Rilke’nin dediği gibi genişleyen halkalar halinde yaşamak istiyorum. Peki bu nedir ve nasıl olacak?







See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Bu Hayatı Nasıl Yaşamak İstiyorsun?

Onlarca içerik içerisinden bu seriyi dinlemeye karar verdiğine göre muhtemelen senin de fark edip anlamlandıramadığın bir gerçek var, kendimizi bu dünyaya fırlatılmış halde bulduk. Bu yüzden bu podcastte bildiğimizi sandığımız ama muhtemelen yanıldığımız ya da belki de üzerine hiç düşünmediğimiz ama düşünmemiz gereken konuları ele alacağız.

Felsefenin İzinde

“İyi bir gelecek” dediğimde ne hayal ediyorsunuz? Kimilerimiz için gelecek iyi olmak bir yana, insanın doğada yarattığı mevcut tahribat yüzünden türlü kriz ve sorunlarla bir arada gelecek. Bense küskün bir kötümserliğe kapılmadan şunu sormak istiyorum; daha iyi bir gelecek nasıl mümkün? Bu bölümde sürdürülebilir bir dünya tasarlamak üzerine felsefi analizler yapıyor, ekoloji felsefesinden söz ediyoruz.

Bu podcast, Enerjisa hakkında reklam içerir. 

See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.

Podcast'e Soru Sor

Kaydet - Dinle - Gönder

Bildirimler

Felsefenin İzinde

Her hafta eklenen yeni bölümleri kaçırma!